"çok geniş bir çayırda yürüyorum, yürüyorum ezilen otlar gibiyim ezilen otlar gibiyim ayaklarımın altında kendi ayaklarımın nedense bu böyle hoşuma gidiyor."
geçen yaz sürdün dudaklarına gelincikleri, sürdün sürdün iri bir ruj lekesine benzetinceye kadar sonra da öptün kendini, öptün öptün orası neresiydi, unuttun şimdi adsızlığa çok yakışan bir yerdi.
akşamüstlerinin bir çıtırdısı vardı Cemal var mıydı belli belirsiz - anımsar mısın - bir atlıkarınca gibi dönüyordu deniz gündoğusundan günbatımına aynaya baktındı durup dururken oteldeki büyük aynaya gözbebeklerin kırmızıydı - bir an - dönüyorlardı boyuna çıkarıp attındı onları denize attındı, anımsa bir çift balık olup geri döndüler ruhundaki külleri yaktılardı.
ut sesleri kesildi, iyi uzaklarda bir fıstık çamı yarıldı ortasından bir kuş ölüsü düştü - sanki - bölündü sesler de bir faytonun sessizliği de bölündü dudaklarını açtın kapadın çekilmiş ağlardaki balıklar gibi birden gelinciklerle doldu dünyan.
insan iki kişi olmalı, değil mi en azından iki kişi sen yalnızsın yalnızlığın her zamanki ikindisi.
(yürüyorum yürüyorum otlarımın üstünde ezile ezile ben bir şeyi ilk defa duymanın belirsizliğini yavaşça ataraktan üstümden.)
insanin kendini, kendi ayaklari altinda ezilen otlar gibi hissetmesi.... ruhi beyin nasil oldugundan emin olamayacagiz belki hic, ama cemal'in ic konusmalari böyle dokunuyor insana....adsizliga cok yakisan o yerin kendine ya da o yere gidene duyulan özlem mi?.... sevgili zeynep, bu ic konusmalari ilk görüyorum, tesekkür....
Sevgili Kaçak, üç bölümden oluşan uzun sayılabilecek bir şiirdir bu. Ben teşekkür ederim, sevindim beğendiğine. Ve ben alıntı yaparken zorlanmadım açıkçası, zira haklısın çok dokunuyor, yalnızlığının ortasına ortasına çekiyor insanı Cemal'in kendiyle konuşmaları, kendi kendini öptüğü, adını hatırlayamadığı, hatırlatacak kimsesinin olmadığı "adsızlığa çok yakışan" o yer ve kendine bile açıkça söyleyemediği o özlem, akşam üstlerinin çıtırtısını veya uzaklardaki bir fıstık çamının ortasından yarılışını duyacak kadar büyük bir sessizlik veya otel odası imgesindeki iletişimsizlik... Kendini ezilen otlar gibi hissetmesi, dokunur, dokunuyor insana. Böyle kendi kendine konuşan başkalarıda vardı yanlış hatırlamıyorsam Edip Cansever'in, Cemile, Ester... Ah hangi birini saymalı, hangi mısrasına dalıp çıkamamalı bilmiyorum ki:)
En sevdiğim şairdir kendisi..gülümsettin, gülümsedim, ziyarete gittim geen e'deep dünyasını canını sevdim, şiirini sevdim sevmeyi sevdim , öyle döndüm de geldim. eyvallah
"e'deep dünyasını canını sevdim" Güneş bu ifadeyi çok sevdim, Harika! Edip Usta sayesinde gülümsetmeme, gülümsemene ayrıca çok sevindim. Nasıl bir ustadır ki o, tüm yalınlığıyla gizler emek ve işçilik dolu mısralarını. Sadece bakıp göremeyenler sade bir şiir görürler, görmeye ve içine dalmaya niyetlilerse, bambaşka bir dünya bulurlar. Hatta yüzlerce kez okudukları bir şiirde yepyeni bir mısra bile keşfetmeleri olasıdır.
Zeynep, içimin içini kaplayan bi atmosfer gibidir O. Böyle yalın böyle yakın. Hani hepimiz biraz ruhi bey biraz çağrılmayan yakup değil miyiz zaten? :) yüreğin çoğalsın hep, hepp..
headerdaki bruegel resimleri cok hos duruyor....onun karli resimleri inanilmaz bir etkiye sahip gercekten....bir an sanki öylece askiya alinmis, mutlak bir sessizlikle kusanmis hayat, hareket durmamis ama hersey öyle donup kalmis bir anlik bakista....
Teşekkür ederim Sevgili Kaçak, bundan sonra header'daki tabloları ayda bir, belki biraz daha erken yenileyeceğim. Ve bunların içinde sık sık Bruegel tabloları olacak. Ben seviyorum bu adamın resimlerini. Hem bu gibi romantik doğa resimlerini, hem diğer çağının toplumsal özelliklerini komik biçimlerde anlattığı, sıradan insanları ve günlük hayatı gözlemleyebileceğimiz resimlerini...Bir de anarşist halini seviyorum en çok sanırım:)
(...)
YanıtlaSilgeçen yaz
sürdün dudaklarına gelincikleri, sürdün sürdün
iri bir ruj lekesine benzetinceye kadar
sonra da öptün kendini, öptün öptün
orası neresiydi, unuttun şimdi
adsızlığa çok yakışan bir yerdi.
akşamüstlerinin bir çıtırdısı vardı Cemal
var mıydı
belli belirsiz - anımsar mısın -
bir atlıkarınca gibi dönüyordu deniz
gündoğusundan günbatımına
aynaya baktındı durup dururken
oteldeki büyük aynaya
gözbebeklerin kırmızıydı - bir an -
dönüyorlardı boyuna
çıkarıp attındı onları
denize attındı, anımsa
bir çift balık olup geri döndüler
ruhundaki külleri yaktılardı.
ut sesleri kesildi, iyi
uzaklarda bir fıstık çamı yarıldı ortasından
bir kuş ölüsü düştü - sanki -
bölündü sesler de
bir faytonun sessizliği de bölündü
dudaklarını açtın kapadın
çekilmiş ağlardaki balıklar gibi
birden gelinciklerle doldu dünyan.
insan iki kişi olmalı, değil mi
en azından iki kişi
sen yalnızsın
yalnızlığın her zamanki ikindisi.
(yürüyorum yürüyorum otlarımın üstünde
ezile ezile ben
bir şeyi ilk defa duymanın belirsizliğini
yavaşça ataraktan üstümden.)
"Cemal'in İç Konuşmalarından."
insanin kendini, kendi ayaklari altinda ezilen otlar gibi hissetmesi....
YanıtlaSilruhi beyin nasil oldugundan emin olamayacagiz belki hic, ama cemal'in ic konusmalari böyle dokunuyor insana....adsizliga cok yakisan o yerin kendine ya da o yere gidene duyulan özlem mi?....
sevgili zeynep, bu ic konusmalari ilk görüyorum, tesekkür....
Sevgili Kaçak, üç bölümden oluşan uzun sayılabilecek bir şiirdir bu. Ben teşekkür ederim, sevindim beğendiğine. Ve ben alıntı yaparken zorlanmadım açıkçası, zira haklısın çok dokunuyor, yalnızlığının ortasına ortasına çekiyor insanı Cemal'in kendiyle konuşmaları, kendi kendini öptüğü, adını hatırlayamadığı,
YanıtlaSilhatırlatacak kimsesinin olmadığı "adsızlığa çok yakışan" o yer ve kendine bile açıkça söyleyemediği o özlem, akşam üstlerinin çıtırtısını veya uzaklardaki bir fıstık çamının ortasından yarılışını duyacak kadar büyük bir sessizlik veya otel odası imgesindeki iletişimsizlik... Kendini ezilen otlar gibi hissetmesi, dokunur, dokunuyor insana. Böyle kendi kendine konuşan başkalarıda vardı yanlış hatırlamıyorsam Edip Cansever'in, Cemile, Ester... Ah hangi birini saymalı, hangi mısrasına dalıp çıkamamalı bilmiyorum ki:)
Tamamen haklısın, inan.
YanıtlaSil:)
İlgisiz bir konu gibi, ama, mail adresini bulamadım buralarda da, varsa, bana profilimdeki adresten gönderebilisin, diyecektim.
Aman efendim, yeter ki siz isteyin zevkle yollarım:)
YanıtlaSilEkmekçikız'cım mail adresine çok sinemasal bi şey yolladım bakıver please:)
YanıtlaSilEn sevdiğim şairdir kendisi..gülümsettin, gülümsedim, ziyarete gittim geen e'deep dünyasını canını sevdim, şiirini sevdim sevmeyi sevdim , öyle döndüm de geldim. eyvallah
YanıtlaSil"e'deep dünyasını canını sevdim" Güneş bu ifadeyi çok sevdim, Harika! Edip Usta sayesinde gülümsetmeme, gülümsemene ayrıca çok sevindim. Nasıl bir ustadır ki o, tüm yalınlığıyla gizler emek ve işçilik dolu mısralarını. Sadece bakıp göremeyenler sade bir şiir görürler, görmeye ve içine dalmaya niyetlilerse, bambaşka bir dünya bulurlar. Hatta yüzlerce kez okudukları bir şiirde yepyeni bir mısra bile keşfetmeleri olasıdır.
YanıtlaSilZeynep, içimin içini kaplayan bi atmosfer gibidir O. Böyle yalın böyle yakın. Hani hepimiz biraz ruhi bey biraz çağrılmayan yakup değil miyiz zaten? :) yüreğin çoğalsın hep, hepp..
YanıtlaSilsevgili zeynep,
YanıtlaSilheaderdaki bruegel resimleri cok hos duruyor....onun karli resimleri inanilmaz bir etkiye sahip gercekten....bir an sanki öylece askiya alinmis, mutlak bir sessizlikle kusanmis hayat, hareket durmamis ama hersey öyle donup kalmis bir anlik bakista....
ne güzel oldu bahsetmen :)....
Teşekkür ederim Sevgili Kaçak, bundan sonra header'daki tabloları ayda bir, belki biraz daha erken yenileyeceğim. Ve bunların içinde sık sık Bruegel tabloları olacak. Ben seviyorum bu adamın resimlerini. Hem bu gibi romantik doğa resimlerini, hem diğer çağının toplumsal özelliklerini komik biçimlerde anlattığı, sıradan insanları ve günlük hayatı gözlemleyebileceğimiz resimlerini...Bir de anarşist halini seviyorum en çok sanırım:)
YanıtlaSil"Avcılar ve kuşlar avdan dönüyor."
YanıtlaSilTabii resme eşlik eden, Ü. Tamer'in şahane "Bruegel" mısralarınıda es geçmemek lazım...