27.07.2009
16.07.2009
Beng Beng! Feuer Frei!
Ne olduysa demin Rammstein dinlerken oldu. Bir blog enerjisi geldi ki bana sormayın. Hatta tam o an çalan şarkısını hatırlamıyorum bile, ama artık Rammstein yöntemini hep denemeye karar verdim. Bu gazla gitsem, günde 10 post yazarım valla. Yine de umarım birazdan geçer. Neyse... Müzik de bir yere kadar. Gelelim şu "mim" olayına. Hani önce Sevgili Ekmekçikız, sonra da Passive'ciğim tarafından bana doğru yollanan mevzu...
Şimdi efenim, mimi okuduğum ilk an kitap aklımdaydı zaten, tek bir isimdi, tereddütsüz ve net tek bir kitap ismi. Mim konusunu ikinci kez okuduğum, yani hemen bir sonraki saniye, "siz hangi kitabı okuduğunu gördüğünüz bir adamla/kadınla tanışmayı isterdiniz?" derken ki, "adamla/kadınla" şeklindeki cinsiyet vurgusunu farkettiğim de işler fena halde değişti. Kitabım, sadece olayın "adamla" yönü için geçerliydi. Neyse uzatmayım...
"Çiçek çıkmadı zarfın içinden, anlaşılan son dakikada vazgeçtin, çok gördün belki de."
Herhangi bir zamanda ve mekanda, havada, karada, denizde; yüzünde kekremsi bir ifade, alabildiğine sayfalara, satırlara dalmış, yerine sabitlenmiş de, en az, içinde bulunduğumuz yüzyıl bitene kadar kıpırdamayacakmış gibi duran bir adam görürsem ve elindeki kitap "Milena'ya mektuplar" ise, elim kanda olsa soluğu yanında alırım. Sessizce yaklaşırım önce, sayfa çevirirkenki kısacık göz kırpma anından faydalanıp, "şeyyy" derim; "Bunu bana mahsus mu yapıyorsunuz! Ah kimsiniz siz, gerçek misiniz?! Sizi karşıma tanrı mı çıkardı kuzum!!!" Tam olarak böyle demem tabii. Sadece tanışmak istemekle kalıp, hemen yakınına konuşlanırım ve Milena'sına; "mektuplarını, tüylerini kabartıp tetikte bekleyen bir kedinin dikkati ile okuyorum." diyen Kafka'nın "dikkati"yle izlerim bir süre... Sonra onu kaderine terkeder, oradan hızla ve saygıyla uzaklaşırım:)
Şimdi efenim, mimi okuduğum ilk an kitap aklımdaydı zaten, tek bir isimdi, tereddütsüz ve net tek bir kitap ismi. Mim konusunu ikinci kez okuduğum, yani hemen bir sonraki saniye, "siz hangi kitabı okuduğunu gördüğünüz bir adamla/kadınla tanışmayı isterdiniz?" derken ki, "adamla/kadınla" şeklindeki cinsiyet vurgusunu farkettiğim de işler fena halde değişti. Kitabım, sadece olayın "adamla" yönü için geçerliydi. Neyse uzatmayım...
"Çiçek çıkmadı zarfın içinden, anlaşılan son dakikada vazgeçtin, çok gördün belki de."
Herhangi bir zamanda ve mekanda, havada, karada, denizde; yüzünde kekremsi bir ifade, alabildiğine sayfalara, satırlara dalmış, yerine sabitlenmiş de, en az, içinde bulunduğumuz yüzyıl bitene kadar kıpırdamayacakmış gibi duran bir adam görürsem ve elindeki kitap "Milena'ya mektuplar" ise, elim kanda olsa soluğu yanında alırım. Sessizce yaklaşırım önce, sayfa çevirirkenki kısacık göz kırpma anından faydalanıp, "şeyyy" derim; "Bunu bana mahsus mu yapıyorsunuz! Ah kimsiniz siz, gerçek misiniz?! Sizi karşıma tanrı mı çıkardı kuzum!!!" Tam olarak böyle demem tabii. Sadece tanışmak istemekle kalıp, hemen yakınına konuşlanırım ve Milena'sına; "mektuplarını, tüylerini kabartıp tetikte bekleyen bir kedinin dikkati ile okuyorum." diyen Kafka'nın "dikkati"yle izlerim bir süre... Sonra onu kaderine terkeder, oradan hızla ve saygıyla uzaklaşırım:)
"Marla! Damağındaki o küçük yara. Dilinle oynamasan hemen geçecek. Ama duramıyorsun, oynuyorsun."
Gelelim bende tanışma isteği doğuran kadın okur ve kitabına. Chuck Palahniuk'in bir kitabı, özellikle "Dövüş Kulübü" veya "Tıkanma" okuduğunu gördüğüm bir kadınla tanışmayı gerçekten çok isterim. Bugüne kadar çok duydum ama hiç gözlerimle şahit olmadığım için, şaşırır, sevinir ve bununla da yetinmeyip merakla yanına koşarım. Güzel bir sohbete başlarız belki. Kimbilir?
Neyse...
Neyse...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)