29.08.2009
22.08.2009
"I Scream, You Scream, We All Scream, for Ice Cream!"
"Uzun, sıcak bir yaz." Bu betimleme için Faulkner olmaya gerek yok. Bizim gibi fanilerin günde bilmem kaç kez tekrarladığı sözler, bu abilere gelince edebi cümlelere dönüşüyor. Her neyse mevzu bu değil, ben yaz aylarını sevmediğimden bahsedecektim. En kötüsü de yaz gecelerinin kısalığı... Evet tamam çok kısalar, ama uykuya direndiğiniz oranda uzatabiliyorsunuz. Ve ben hiç bu yazki kadar uykuya nanik yapmamıştım. İşin tuhafı, onca saat hiçbir şey yapmadan durabildiğimi farkettim. Balkonda sabahladım, yarasaları ve evlerine yalpalayarak ulaşmaya çalışan sarhoşları seyrettim, gecenin serinliğinde titredim de yine de üstüme kalın bir şey almadan öylece kaldım... Evet uzun, sıcak ve sıkıcı bir yaz.
Sevgili Kaçak'ın, Zizek -ki ben kendisine bazen zevzek diyorum- röportajını yayımlamasından sonra, Bülent Somay'ın; "Filmi görmedim, çünkü nefret edeceğimden emindim. Ama şimdi izlemem gerekecek." dediği gibi, ben de alıp izleyeyim şunu dedim. Tüm önyargımla tv'yi gören en rahat mevkiye konuşlandım, açtım dondurma kutusunu. Çok kararlıydım. Ama olmadı, olamadı. 10 dk'dan fazla tahammül edemedim. Eğer izleyebilseydim, "Charlie'nin çikolata fabrikası"nın, 300 Spartalı'dan daha solcu bir film olduğu tesbitinde bulunmayı isterdim. Derken, canım Tom Waits dinlemek istedi, ki genellikle ister. Hatta bu kez dinlemek yetmedi, feci halde izlemek istedim.
Dj Zack ve acemi pezevenk Jack, sakarlıkları yüzünden işlemedikleri bir suçtan hapse düşüyorlar. Sürekli kavga eden bu iki başbelası adama hücrede tuhaf bir İtalyan turist katılıyor. Komik bir İngilizcesi var adamın. Hücre farklılaşıyor o gelince. Zack, Jack ve İtalyan kaçmaya karar veriyorlar. Ormandan ve Jarmusch'un siyah beyaz kadrajında şiire dönüşen bir bataklıktan geçip, yollarını sonsuza kadar ayıran toprak yola çıkıyorlar...
"Geleneklere sadık kalan hikaye örgüsü ve peri masallarına benzediği kadar kabusları da anımsatan atmosferiyle bunu "neo-beat-kara-komedi" bir film olarak tanımlayabilirim."
Jim Jarmusch
6.08.2009
Şiir. Yeniden...
dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar!
falları grafiklerde bakılanlar siz de işitin!
külden martı doğuran odalıklar
ve kâhyalar
kara pıhtıyla damgalanmış veznelerde dili
şehvetsiz çilingirler, yaltak çerçiler
celepler ki sıvışık, natırlar ki nadan
ey hayat rengini sazendelik sanan
yırtlaz kalabalık!
dinleyin bendeki kırgın ikindiyi
hepiniz kulak verin!
güneşin
koskoca beldeye suskunluk yaygısını serdiği
yazlar yok
yok artık altında suskun yolları saklı tutan
karla örtülmüş kırların kışı
gitti giden yerine gelmedi başka biri
orada
duyumsatmadı kendini hiçlik bile
belli ki son yüzyılımız göğsümüzden
varla yok harman eden sesi uçursak
diye bize verildi
yetti bir yüzyıl böceklerde ve otlarda
soluyuş izlerimiz silmek için
ne yesek
lokmaya vurulur gibi değil
yuduma gelmiyor içtiklerimiz
dernekler toplanıyor dışta tutmak için
kanat vuruşlarını yumuşak kılan etkeni
utançlı sessizliği tanımaz kalemlerle
kapanıyor bilanço
top mermisi, kör testere
defalarca boyanmış çaput parçaları
sıkıştırdık günlerimiz arasına ki
serazat kahkahalar atalım
yapmacıktan nefretimiz
sebep olsun kavgamıza
bekleyiş arzından kovsunlar bizi
ne Yemen biraz öncemiz diyelim
ne biraz sonramız Meksika.
canı pek bir dünya son yüzyılda yaşadığımız
yüzü perdahla kavi, peçesi paramparça
üstü başı kükürtlü bu dünyadan
kancıklık
sıçradı çevirdiğimiz sayfalara
artık kimse bize haber vermeyecek
hemen şu tepenin ardında
saldırmaya hazır ve müsellâh
bir düşman taburu durduğunu
çünkü gerçekten yok
böyle bir ordu
bir düşmanımız kaldı
kendi
dudaklarımız
arasında.
biliyoruz günden güne çopurlaşan yer yuvarlağında
bizleri yan çizen birer hemşehri haline sokan nedir
çırpını çırpını giden atlardan indik
girmek için patavatsız yurttaşlar sırasına
zihnimiz acizlerin şikâyeti sığacak kadar
kanırtılırken ses etmedik
öcümüz alınacak korkusuyla irkildik
kaldıysa bir soru içimizde
o da bir şey:
nerdedir yerle gök arasındaki ulak
nerde biz?
kimseden bir işaret gelmeyecek
bir melek kimsenin alnını sıvazlamasa
söylemez kimse size dünyadaki ömrü boyunca
hiç bir insana yan bakışı olmayan kimdi
kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile
öğretmek için cephe nedir
kıyam etti
torunu kucağında
dönünce bütün gövdesiyle döndü
bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
bir bilinebilseydi
nedir veçhe.
dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar!
sıyırın kahkaha sırçasını cildinizden
omzunuzdan vaveylâ heybesini atın
boşa çıksın reislerin, kâhinlerin, şairlerin kuvveti
güler yüzlü olmak neydi onu hatırlayın
neydi söğüt gölgesinde gülümsemek
ağız dolusu gülmeden taşlıkta.
İ. Özel
Şiire ve tam da o bir kaç mısrasına takılıp kaldım. Sanırım dün geceydi...
Kır çiçeklerine bile yan gözle bakmayan, dönünce bütün gövdesiyle yönelen o inceliği, duyarlığı, derinliği istiyorum ben. Ama farkındayım. Bulunduğum yer oraya, -belki de- ait olduğum o yere çok uzakta, çok...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)