skip to main |
skip to sidebar
Sabah, iç sıkıntısına yorduğu kıvranmalarla uyanıyor. Gözlerinde deli bir bakış. "Deli" diye kestirip attığıma bakmayın lütfen. İfade etmekteki acizliğimi gözden kaçırmak için yeterince güçlü ve derin bir kelime bu. Yorgun. Her zaman çok yorgun. Tahminim, uyurken, ve uyuyamazken, ve rüya görürken, ve geceleri minik hıçkırıklarla uyanırken, ve dişlerini bütün gücüyle sıkarken bile ağzından fırlayıvermesinden çekindiği o ismi sayıklarken yoruluyor. Ama gündelik işlerini yapmaya inanılmaz bir kusursuzluk ve özenle devam ediyor yine de. Bu, yaşadığı iç alemi yalıtmaktaki başarısından olmalı. Daha ne kadar zaman direnebilecek bilmiyorum. Kendisi hiç bilmiyor...
Pek bir şey yemiyor. Neyse ki, "o" kahvaltı seviyor diye kahvaltı yapıyor sadece. En sevdiği suyu bile, daha az içiyor. Teninin parlaklığını gittikçe kaybediyor. Onun gibi biri için şaşkınlık verecek kadar az bakıyor aynaya artık. Gündüzleri bir şekilde çalışarak geçiriyor da, akşamı geciktiremiyor. Akşam ellerinden kayıp gidince, her zamanki gibi geceye sımsıkı sarılıyor. Kış gecesi bile olsa, o da eninde sonunda sabaha dönüyor halbuki. Zira dediğine göre, en zoru "sabah"larmış. Sabaha kadar birikirmiş aşk. Taşıyamayacağı bir ağırlığa... Taşıyamayacağını sandığı... Nitekim habire söyleyip duruyor; "Ne kadar da güçlüymüşüm! Tanrım çok güçlüyüm!" Hep o seviyor diye dinliyor aynı şarkıları, üstüste, arka arkaya. Bazen dayanamıyorum, tanımadığım birinin sevdiği bir şarkıyı, neredeyse yüzlerce kez dinlemek zorunda kalmaya. Ama biliyorum, ve bu elimi kolumu bağlıyor; Bana ihtiyacı var. Aylardır bana sığındı, bana emanet. Zor şey "aşık" avutmak...
Yağmur başladı yine...
Ceylan'ın gözlerini Sevgili Kaçak 'ın orada, o kırışmış, muhtemelen tek fotoğrafında daha yakından görünce, ve sadece gözlerine odaklanınca, ürperdim. Dehşete kapıldım. Ceylan o topraklarda korkuya ve tedirginliğe doğmuş belli. Küçücük bedeniyle, nerede yaşadığının, neler döndüğünün fazlasıyla farkındaymış. Şimdi "mış"lı, "miş"li cümleler kurmak kahredici. Çocuk ve ölümü aynı cümlede anmak zorunda kalmaksa, en kötüsü...
Bu bakış bana, hafızama her zaman "dehşet"in vücut bulmuş hali olarak kodlanan o gözleri hatırlattı. Ölümün gözlerini. Ivan'ın gözlerini. Hani bilirsiniz Ivan'ı...