22.05.2009
"Bırak Suskunluğum Senin Şarkın Olsun!"
"akşam oldu mu duyulur yarasaların sesi.
çayırda oynaşır karayağız iki at.
hışırdar kızıl akçaağaç.
gezgin ise görür o küçük meyhaneyi yol kenarında.
şahanedir lezzeti taze şarabın ve cevizlerin.
şahanedir: çakırkeyif dolaşmak karanlık çöken ormanda.
ses verir kederli çanlar dalların arasından.
yüzüne çiğ damlar insanların. "*
Pek kimse tanımaz onu. Rilke; onun "ulaşılamayacak şiirler"ine olan hayranlığını dile getirse de, Wittgenstein; "anlamıyorum, ama okurken bana haz veriyorlar" diyerek mirasının bir kısmını bıraksa da, Heidegger bir tek şiiri için bile sayfalar dolusu çözümlemeler kaleme alsa da, sadece bir sonbahar kısalığı ve renginde yaşayıp soluvermiş bir şairdir Georg Trakl. Masmavi, ve baktığı yeri yakacakmış hissi veren gözlerinin aksine, küçük bir çocuk tedirginliği, ama en çok da hüzünlü çizgiler taşır yüzünde.
*Şiir, Ahmet Necdet-Gertrude Durusoy çevirisi; "Akşamları Kalbim" kitabından.
13.05.2009
9.05.2009
"Mısra Terbiyecisi Haklıydı. Yanyana Getirilen Kelimelerde Bir Sır Vardı."
Bir süre önce, şiir gibi filmleri severim ben gibi ukalaca bir laf etmiştim ya hani size. Dün işte bu filmlerimden biri geldi aklıma. Öyle durup dururken değil tabii, tetikleyen bir olay olmuştu. Sırf bu yazıyı yazabilmek için, gece, filmi kısa bölümleriyle hızlıca yeniden izledim. Yazı dedimse, şimdi kalkıp size filmi anlatacak, didaktik şeyler söyleyecek değilim. Sadece filmi izlemeyenlerin kulaklarına bir fısıltı diyelim...
Dün gece, yeniden ve şiddetle anladım ki bu film, yani "Léolo", "şiir gibi film" benzetmesinin "gibi" kısmına dil çıkaracak derinlikte... Aynı zamanda çok özgün, cüretkar, erotik, tuhaf ve unutulmaz...
Replikleri "mısraların küllerine karışmış" bir film...
Masanın kısa ayağını uzatmak için altına kıstırılmaktan başka bir değeri olmayan, evdeki tek kitabı, geceleri buzdolabı ışığında okumaya çalışıp hayaller kuran bir çocuk Léolo, manyak ailesinin ortasında, "yalnızlık benim kalemdir" diyebilen, baştan ayağa düş kesilmiş bir çocuk. Öyle çok düşler ki Léolo, biz düş ve gerçek arasında ambale olurken onun büyüdüğünü bile farkedemeyiz.
"Düşlediğim için, ben o değilim" demekle kalmaz, biraz uzaktaki kızı seyrederken mastürbasyon yapan, domates tarlasındaki o Sicilyalı adamın spermleriyle, Kanada'daki annesinin aynı domateslerle dolu kasaya düşmesiyle oluştuğunu ve aslında Fransız değil bir Sicilyalı olduğunu hayal eder Léolo. Hatta o psikiyatrist;
"-Bugün ilk kim konuşacak? Neden sen konuşmuyorsun Léo?" dediğinde,
"-Benim adım Léolo Lezono! İnsan tanımadığı biri hakkında konuşamaz ki." diyecek kadar...
Léolo, ne yazık ki ömrü sadece 2 film çekmeye yetmiş Kanadalı yönetmen, Jean Claude Lauzon tarafından yönetilmiş, gerçek anlamda bağımsız bir drama-komedi. Ve şahane müzikleri hakkında sadece bir isim söylemem yeterli sanırım. Tom Waits...
"mısra terbiyecisi haklıydı.
yanyana getirilen kelimelerde bir sır vardı.
terbiyeci, kelimelerin ve imgelerin insanların hayallerinde
yeniden doğabilmesi için, mısraların küllerine karışması gerektiğine inanıyordu.
düşlemelisin Léolo.
düşlemelisin..."
6.05.2009
Dağınık Gözlü Atların Tiradı
Deniz Gezmiş'e...
ipe sapa gelmez dudak yalnızlıklarının
olgun çatlakları ;
sarmal yılan cehenneminin zührevi suikastleri
kadar mı yaklaşılabilir bir kından bir kına
akan su bıçağın ışıltısına sarılan ve kavmi sarsan
haykırışsız fırtına
tırmalarken fısıltıları.
dumanı kirleten tenin sarsak çırpınışlarında
taranırken dağlara sığınan son korkunç saçlar,
bir sesleniş olur avuç derisinden kafasını uzatan
mermer sansar.
bilemezsiniz
bilemezsiniz
biriktirilmiş kabuslardaki yangı ambarlarını;
bir devrin dünyayı ayaklandıran dağınık gözlü atları
uğultular içersinde gittiler kendi solgunluklarına.
oradaydım ayağa kalksam ihtilal olurdu
ve kurumuş bir gül gibi parçalanırdı gece
bilinçaltlarına dayadığım kırık omuzlarımda.
susmayın
susmayın
ipe sapa gelmez dudak yalnızlıklarının olgun çatlakları ;
hiçbir kuş, hiçbir kuşa adres sormaz
hiçbir kuş, hiçbir kuşa adres sormamalı!
Küçük İskender
5.05.2009
2.05.2009
1.05.2009
"Kuşların Ölmediği Bir Şiir."
Lilinin bir tavşan gibi koşuşu
keklik gibi dönüp bakışı ve yıldırım gibi koşuşu yok mu
adam da tam o zaman kapıdan çıkmaz mı dışarı
Lilinin adamın boynuna çocukça ve çılgınca atılışı yok mu
ben konuşmasını bilmem Lili...
Sezai Karakoç