"her gece ve her sabah
doğar bazıları acıya.
her sabah ve her gece
doğar bazıları tatlı hazza.
doğar bazıları tatlı hazza,
doğar bazıları sonsuz geceye.
yönlendiriliriz bir yalana inanmaya
göz'ün içinden görmediğimizde,
ki bir gece doğmuştur,
can vermek için bir gecede,
ruh uyurken ışık huzmelerinde..."*
Kızılderili, sedir ağacından kanosuna, kutsal bir ayinin ağır ve saygılı hareketleriyle yerleştirir beyaz adamı. Aynı, o ölü ceylanın yanındaki teslimiyetiyle uzanır kanoya William Blake. Son yolculuğun hüznü çöken nehrin dingin sularına, yaralı beyaz adamın damarlarından akan kan karışır. Ve gözlerindeki son kare, sanki nehir ayaklarının altından doğuyormuş gibi duran bilge rehberinin, karanlık adamın kurşunlarıyla yere yıkıldığı an'dır. Sonrası yoktur, sonrası; yüzlerce yıl önce yaşamış bir şairin ruhuyla birleşen "Hiçkimse"nin yükselişidir. Sedir ağacından kano, sonsuzluğa akar...
“Kalbinin yanında beyaz adamın metali var. Kesip çıkarmaya çalıştım, ama çok derinde. Bıçak kalbini kesebilir ve ruhunu özgürleştirebilir, aptal beyaz adam...”
“- Artık ayrılma zamanı William Blake. Geldiğin yere geri dönme zamanı.
- Cleveland’ a mı?
- Ruhların geldiği ve geri döndüğü yere. Dünya artık seni ilgilendirmeyecek.”
Dead Man, sonuna kadar sadık kaldığım, repliklerini neredeyse ezberlediğim, dönüp defalarca, bıkıp usanmadan izlediğim filmlerden sadece biri. Aslında filmlerimden bahsetmeye, önem sırasına göre başlamış olsaydım, bununla başlamamam gerekirdi, sadece içimden öyle geldi...
Dead Man, siyah-beyaz, durağan, şiir gibi repliklerin ve fotoğraf karelerinin akıp gittiği bir Jim Jarmush filmi. Film boyunca inişli çıkışlı ton değiştiren Neil Young müziğiyle bezenmiş ironik bir western. Filmin, izleyicide
bıraktığı sessizlik duygusunun aksine altmetinleri hayli dolu. Ezilmiş, katledilmiş, kültürleri yok edilmiş kızılderililer kadrajın beyaz, sistemin patronları, katilleri, bekçileri ve o tekinsiz kasaba siyahı yani Amerika'yı simgeliyor. Bundan belki, Jarmush Hollwood'da tutunamamış, dışlanmış bir yönetmen.
William Blake, batıya iş başvurusu için gelen bir muhasebeci. İş hayali suya düşünce o ürkütücü kasabada biraz fazla oyalanır. İstemeden birini öldürecek kadar fazla. Batıya yöneldikçe Amerika'nın gerçek ve pis yüzüne bulaşır ve yolu bilge bir kızılderiliyle, "Nobody" ile kesişir. Nobody, bir zamanlar Avrupa'ya satıldığı dönemde adını duyduğu şair William Blake'in ruhunun, bu yalnız, ve şair Blake gibi yaşadığı toplumdan dışlanmış kovboyun bedeninde, kurtarıcı olarak yeryüzüne yeniden indiğine inanır...
Filmin bence en etkileyici sahnesinin kahramanlarından biri olan ölü ceylan, Amerika'nın yok ettiklerini simgeliyor. Kısacası Dead Man, Jarmush'un, Amerika'nın kanlı geçmişine, değer yargılarına, duruşuna saldırdığı, üstelik bunu şiirsel ve aynı zamanda alaycı bir üslupla yaptığı filmi.
*William Blake/Masumiyet Kehanetleri